Ne söylenirse söylensin tamamlanamayacak bir tutku, bir hastalık, yaşam biçimi, ağlayan, coşkulu, neşeli, hüzünlü namelerde iki bedenin birbirini kovalayan, tamamlayan, takip eden devinimi, Bir aşk. Yokluğunda acı çekmek, bir sığınak. Bu tanım Tango’ya ait ..
Tango aşkı…
Latince de Tango, dokunmak anlamına gelen “tangere” fiilinden türetilmiştir. “Makyaj işin süsü değildir. Yüze çizilen her çizgide, derin bir anlam yatar.. Tango gibi siyahtır çoğu zaman renkler Gri gölgeler düşer Bazen, tutkulu bir kırmızıya bulanır. Ama hep, içinde parıltı vardır.” “Kadın iki adım öne çıkar, tutkuyla bakar.. Bir adım arkaya düşer, suçluluk duygusuyla veya özlemle can çekişir.. Merkezine döner Olduğu yerde bir oraya bir buraya sallanır sonra aniden içindekileri serbest bırakır dansını kutsar, yaklaşır ve bir tür meydan okur..” “Boynu bükük başlar keman ses vermeye, ayrılır adımlar, eller uzanır sadece… Sonra ses yükselir, umut dolu bir şiir gibi sürüklenir ayaklar sahnenin üstünde..” “Gözler konuşur Tangoda… O yüzden önemsenir, altı çizilir. Gözlerdeki o teslimiyet, bakışlara bile sakinlik verir” “Hayata benzer Tango.. İçinde zıtlıklar, kavuşmalar, uyum ve tutku vardır. Sessiz kavgalar edilir. Savaşlar verilir. Bir geri, iki ileri..” “Erkek kadını tuzağa düşürmeye çalışır, kadın da o tuzaktan kurtulmaya .. Aşk, aynı bu ayak oyunlarına benzer.” Bernard Shown’un Tango için, ” iyi, güzel ama neden ayakta..” diye sorması ise boşuna değildir.