İnsan hiçbir zaman birşeyi tam anlamıyla anlayamıyor. Belki anlam gerçekte varolan bir şey olmadığındandır. Bu durumda ihtiyaç olan tek şey, oluşturulan anlamla tutarlı davranışlarda bulunmak. Anlamak, yorumlamak, tek başına varolan birşeyi anlamak değil, tutarlı davranış ve söylem bütününden ortaya çıkandır.
Daha dün arkadaşıyla dansetme ihtimali olan kadınına, arkadaşını öldürmekle tehdit ederek sahip çıkan adam, ve bugün o kadını görmek istemeyen adam… Kendisini yaÅŸamaktan sakınmayan bir kadın, fakat derinlerini açmakta çok zorlanan bir kadın. Ve bir o kadar heyecanlı, kendini kaptırmaya. Ve bir o kadar yalnız, aklının sınırlarında…
Sadece anlamadığınızda deÄŸil, anlam veremediÄŸimizde, bu hiçbir vakit anlamaya gelemeyeceÄŸizi fark ettinizde de geçer akçedir. Öyleyse anlamamak mutlaka kötü birÅŸey olmasa gerek. İnsanların anlamamakta oldukları ÅŸeylerle gururlanabileceÄŸini, hayatlarının hiçbir kesiminde anlamaya hazır bulunmadıklarını görebildikleri ÅŸeylerle kendilerinden sözedebilir hale geldiklerini düşünmeliyiz… Bu bir bakıma öz-sevi dir. Bir varoluÅŸ aristokrasisidir… Anlam hiyerarÅŸisinin eÅŸiÄŸini dahi geçemeyecek durumda olan bir yığın objenin ben olmak adına görmezden gelinmesidir…
“Hafıza problemleri sebebiyle karmasını hesaplayamayan hindistanlının sürekli tekrarladığı söylem. ”karma karışık, karma karışık, karma karışık” diyerek yürür hindistanın ara sokaklarında.”
Son Yorumlar