Kürşat Şentürk 1990 tarihinde doğdu. Türkiyenin İlk bilgisayar korsanlarından olup en meşhurudur. 31 Şubat 2014′te FBI tarafından yakalanmıştır. Microsoft , Fujitsu, Motorola, Nokia ve Sun Microsystems gibi şirketlerin bilgisayar ağlarına izinsiz girmekten suçlu bulunarak 3 yıl hapis cezası almıştır.
Hepsi yalan ..
Tarihten günümüze ders almamız gereken olaylarla doludur. Özellikle Osmanlının her dönemde yardım isteyen ülkelere ilginç yöntemleri vardı. İşte aşağıdaki olayda da Osmanlının Ren nehri kıyısındaki Fransız ve Almanlar arasındaki sorunu nasıl çözdüğünü görecek ve o dönemden şimdiki döneme nasıl gelindiğini hayretler içinde kendi kendinize bir düşünün ve çöküş dönemindeki bir imparatorluk dahi olsa, yardım isteyenlere karşı bir şekilde olsa yardım etmesini okuyacaksınız..
YENİÇERİ KIYAFETLERİ
19.yüzyılda Almanya’nın Mülheim şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.
Fransızlar, her sene nehrin Almanlar’daki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. (daha&helliip;)
Video sitesindeki online ziyaretçi sayacını bir kaç kişi daha önce istemişti. Kıl bir adam olduğum için vermemiştim. :) Neyse bugün Kadir diye bir arkadaşım istedi. Ona verdim diğer isteyen arkadaşlara ayıp olmasın diye paylaşıyorum.
Veritabanında aşağıdaki sorguyu çalıştırdıktan sonra aşağıda en alttaki php kodlarını notepad++ ile yeni bir dosya oluşturup içine yapıştırın sonra online.php olarak kayıt edin. Config.php ile aynı klasör içinde olacak şekilde, video sitenizin ana dizinine gönderin. sonra temanızın footer.tpl dosyasını bir editor ile açıp uygun bir yer seçin,
{include_php file=’online.php’} kodunu ekleyin..
Veritabanı
DROP TABLE IF EXISTS `pm_online`; CREATE TABLE IF NOT EXISTS `pm_online` ( `id` bigint(20) NOT NULL auto_increment, `timestamp` int(15) NOT NULL default '0', `ip` varchar(40) NOT NULL default '', `file` varchar(100) NOT NULL default '', PRIMARY KEY (`id`), KEY `ip` (`ip`), KEY `file` (`file`), KEY `timestamp` (`timestamp`) ) ENGINE=MyISAM DEFAULT CHARSET=utf8 AUTO_INCREMENT=26 ;
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Hepimiz değişmek isteriz. Yeni yıllarda, doğum günlerinde değişim kararları alırız … Oysa işte acı gerçek değişimi isteriz ama değişmeyi göze alamayız. Değişim korkutucudur. En korkutucu olansa sen olduğun yerde dururken sevdiğin insanın değişmesidir. Bazı şeyler hiç değişmez ya da değiştirmeye gücümüz yetmez. Bazılarıysa hiç beklemediğimiz bir şekilde değişir. Ama hayat değişse de bir şey hiç değişmez, sevdiklerimizin yanında olma ihtiyacı… Bazen seçemediğin kardeşin, bazen sevgilin… Bazen de yitirdiğin arkadaşın… Ve o insanları bir kere bulduğumuzda yanlarından kolay kolay ayrılmayız. Bazen bizi kırmış olsalar bile ..
Bir gün gelir bir gün geçer bazı şeyler hiç ama hiç değişmezmiş ..
28. Temmuz 1910 Zürih doğumlu Eduard Einstein , Albert Einstein ve Mileva Maricìn ikinci oğluydu.Çok duyarlı ve çoğu kez hasta bir çocuktu. 1914´te ailesiyle birlikte Berlin`e taşındı. Berlin´deki yaşam Mileva`nin hoşuna gitmediği için çocuklarıyla birlikte Zürih´e geri döndü. 1919´da Albert Einstein ve Mileva Maric boşandılar.
Zürih´te öğrenimine başlayan Eduard, yüksek zekası ve müziğe olan yeteneği ile ilgi çekti. Ayrılığa rağmen Albert Einstein oğullarını ve eski karısını sürekli ziyaret etti. 1929`da yüksek başarıyla liseyi bitiren Eduard, psikiyatr olma amacıyla tıp eğitimine başladı
1930`da 20 yaşındaki Eduard`a Şizofreni teşhisi konuldu. Öğrenimini yarıda bırakıp Burghölzli Sanatoryumuna yatırıldı.
1933`te yeni karısı Elsa ile Amerika`ya göç eden Albert Einstein, bu hastalığın genetik olduğunu iddia eder. 1933`te son kez ziyaret ettiği oğluyla tüm ilişkileri keser.
1948`de annesinin ölümünden sonra Eduard tamamen Sanatoryumda yaşamaya başlar. 1965`te 55 yaşında ölür.
Vlad III the Impaler Voyvoda III. Vlad, Drakula ya da Kazıklı Voyvoda 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prens) idi.
Voyvoda III. Vlad düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini) kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçmiştir. Sonradan Bram Stoker’ın Drakula romanına ve Drakula filmlerine konu olmuştur.
Osmanlılar’a yenilen Vlad’ın babası onu rehin olarak Osmanlılar’a vermişti. Yaşamının bir kısmını Osmanlılar’ın elinde tutsak olarak yaşadı. Osmanlılar’ın egemenliğini kabul ederek Eflak’ın başına geçti. (daha&helliip;)
NewYork’taki Özgürlük Heykeli’nin masraflarının bir bölümünün Osmanlılar tarafından ödendiğini biliyor muydunuz? Üstelik heykel Mısır’a dikilecekti!
İşte öyküsü:
Mustafa Reşid Paşa, 23 Kasım 1854 yılında dördüncü kez sadrazamlığa getirildi.
“Fransız Partisi”ne mensup Mısır Valisi Said Paşa, Mustafa Reşid Paşa’dan nefret ediyordu. Süveyş Kanalı Projesi’ni hayata geçirmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle bir hafta sonra projeyi imzaladı.
İmzalanan sözleşmenin altında ilginç bir madde vardı:
Kanalın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel yapılacaktı. Heykel, firavunlar döneminin giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde “Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini” sembolize eden bir meşale olacaktı!
Heykel, dönemin ünlü heykeltıraşı Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş edildi. Yüklüce avans verildi. Bartholdi işe başladı.
Birkaç sene sonra tamamlanan heykel, Marsilya’dan gemiyle yola çıkacaktı. Ancak Said Paşa ölünce yerine gelen İsmail Paşa, Müslüman bir coğrafyada heykel olmaz diyerek heykeli istemedi.
Süveyş Kanalı, 1869’da dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama “heykelsiz” törenlerle açıldı.
Heykeltıraş Bartholdi’nin eseri, Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terk edildi.
(daha&helliip;)
Facebook’da bir arkadaşımın paylaştığı bir video, beni altımı ıslattığım günlere ışınladı sanki …
O günler siyah beyaz yıllardı, herkes Beşiktaş’lıydı. Nerede şimdiki gibi altına Ultra Prima’lar, Hugies’ler bağlanan çoçuklar. Analarımız, altımıza naylon muşanba bağlardı, bu nedenle altımız hep pişik olurdu… Sonra da una bulanmış hamsi gibi PUDRA manyağı olurduk, ve o haldeyken annelerimiz bizi sokağa salardı. Nerede şimdiki gibi parklar, oyunevleri, kreşler… :(
Postacı filmlerinin çekildiği yıllardı, kapını çalan postacı ya banka tebligatını, yada akrabalardan içine iliştirilmiş fotoğraf olan mektup getirirdi. İletişebilmek için bazen bir iki hafta bazende aylarca bazence yıllarca beklerdin.. Nerede şimdiki gibi Telefonlar, Fiberoptik kablolar , yavşak… GSM operatorleri, kotasız diye halka yutturulan internet paketleri …
En dürüst kopyaların çekildiği yıllardı, bizim öğrenim gördüğümüz yıllar. Bütün soruların cevaplarını bilsen bile ,sınıfın en çalışkan öğrencisinin emeğine saygı duyup, görgüsüzlük yapmazdık , haksızlık olmasın diye tamamını çözmezdik. Nerede şimdiki gibi kopya çeteleri, Yanlış soruyu bile doğru işaretleyebilen eğitimli sığırlar..
Ortaokulda okulun en güzel kızına aşık olurdun, utanırdın, sıkılırdın, ayıptı, yakışık almazdı sevdiğine ilan-ı aşk etmek… O tapılası hatun mesela, Facebook’daki profilinde, ilişki durumunu zırt pırt değiştirmezdi .. Şimdiki gibi haftalık veya günlük değildi, AŞK…
Bazende verilmiş sadakamız olurdu …
Yıllar sonra karşına çıkardı. Eski platonik aşkın… Hayat mücadelesinde kredi kartından biriktirdiği BONUSlarıyla beraber; Boğum boğum sarkan yağlarıyla, hiç bir boyanın kapatamayacağı kırışıklarıyla, saçlarıdaki pamuk şekeri kıvanımdaki bembeyaz saçlarıyla ve bir kaç çocukla. Yanında da okulun en hayta yontulası odunuda promosyonu olabilirdi…
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Ömer Faruk Tekbilek – İstanbul (daha&helliip;)
Gerçek gibi sanki değil mi ?
Efekt değil gerçek , buna uzun pozlama deniliyor. Yaklaşık 1-2 saat süresince fotoğraf makinası çekim yapıyor, gökyüzünde dünyanın dönmesi ile yıldızların izlediği yol bu sayede görülebiliyor… Gayet güzel bir çekim… Profesyonel bir makina + bir tripod ile siz de buna benzer fotoğraflar çekebilirsiniz .
Ben bu fotoğrafa çoook bayıldım…
12 Eylül darbesinin gayr-i meşru çocuğu PKK 1984 yılından beri Türkiye’de 35 binden fazla insanın yaşamını yitirmesine ve bir o kadarının da yaralanmasına, sakat kalmasına sebep oldu. ABD,İsrail ve bunlar gibi daha nice dış odakların beslemesi ,iti, köpeği olan örgüt 1990’lı yıllarda büyük katliamların asıl faili, tek suçlusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri 1990’lı yıllarda örgüte karşı emsali görülmemiş bir mücadele göstermiştir. Terör örgütünün bu azgın yıllarında etkili vuruş ve darbeleriyle belini kırmasını becermiştir. İtin bile yürümesi mümkün olmayan Hakkari dağlarında mükemmel operasyonlar düzenlemiştir. (daha&helliip;)
El-Fida..İçeriğine, anlamına takıldım şarkının. Bu nasıl bir güzellemedir? şöyle harikasın, böyle muhteşemsin sayıyor haluk abimiz.
Sonra elfida’nın hüznünden, yılların onun üzerindeki etkisinden bahsediyor. eyvallah. sonra gelen ne peki? “omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın.” işte sensin o hüznün sebebi, elfida hepsini tek başına çekmiş zaten, sen geç karşısına seyret, şarkılar yaz, onun yükünü sırtlanmaktan falan geçtim, kendini ona fark ettirmemeye çalış, sorumluluk isteme. Kanserden ölen bir elfida’ya yazılmış bu sözler.
Şarkının Sözleri Emrah Aydoğdu tarafından Yazılmış Haluk levent de çok güzel Yorumlamıştır..
Son Yorumlar