“ Ölecek olduğunuzu bilseniz bunu kız arkadaşınıza söylermisiniz ve ondan ayrılırmısınız “
Eski Türk filmlerinden bir sahne gibi geldi gözünüzün önüne değil mi ? Ortada iki karakter var ve birisi kısa süre içinde ölecek . Kız arkadaşına durumu açıklamadan onunla ayrılmaları gerektiğini sölüyor ve ayrılıyorlar , Diğer taraftada hiçbir şeyden haberi olmayan gerçekten seven bir kız var. Neden sonra saklanan bu sır açığa çıkıyor ve Erkek arkadaşının öleceğini öğreniyor . (daha&helliip;)
Evet yalnızım … Sadece bunu söyleyip susmak isterdim.. Ebediyen susmak.. Çünkü canım acıyor.. Konuştukça, arzuladıkça, özledikçe, en kötüsü yaşadıkça canım acıyor.. İyiliklerim bile güçsüzlüğümden.. Güçsüzlüğümdendi, beni daha çok kırmasınlar diye kendimi adamalarım olmadık insanlara!..
Evet yalnızım … Çünkü ne zaman aşkla büyülensem, o çok eski korkum bana yaralı kendimi hatırlattı.. Ne zaman aşkla büyülensem, aynı anda ayrılığın o korkunç hüznü kalbimi yaraladı. Suç senin değil, özlemek değil, en büyük acı, bu giderek büyüyen boşlukmuş.. En büyük dert “Kimi özlediğini, kimi sevdiğini bilememekmiş”
Sevgili, öyle yanlış bir yerdi ki bu dünya, ben seni en çok karanlıkta kaldığım zamanlarda özlüyordum. Geceleri, kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affetmediği bir bencillikle, “Kalbindeki tek aşkın benim ki olması için gözyaşları içinde tanrıya yalvarmak oldu!”
Arkadaşlarımla konuşurken onlara “aklın sınırı var mıdır? Varsa o sınırı aşınca ne olur?” diye bir soru sordum.
Aklın boş bir tarlaya benzediği ve sınırsız olduğu, dolayısıyla sınırı asmak diye bir deyimin yalnızca kendi farkındalığın olduğu, aklın bir tarlaya benzediği ama sınırlı olmasının göreceli bir kavram olduğu (ama yine de sınırlarının bulunduğu), üstelik bu sınırların başkalarının akıl sınırı ile çakışabildiği , Aklın kesinlikle bir sınırı olduğu,
Tartışma başlıkları altında çok gizemli ( kimine saçma gelebilir) bir konuya saplanıp kaldık … (daha&helliip;)
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” dedi; kış gününde sırtında paltosu bile olmadığı halde ödülünü askerlerimize bağışladığı İstiklal Marşımızı yazdı; gerçek bir vatanseverdi, Çanakkale Şehitlerine şiirini gelecek nesillere bıraktı. Vefatının 74. yılında saygıyla anıyoruz. Aziz ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Bütün cazibenle, haşmetinle, nefsime hoş gelen güzelliğinle karşıma geçmiş, beni kendine çağırıyorsun. “Bana gel, bana bak, beni sev” diyorsun. Halbuki, ben ruhlar âleminden yola çıkmış, senin bağrına inmiş, oradan da bir süre oyalandıktan sonra ebed tarafına doğru gidecek olan bir yolcuyum. Sen ise, yolumun üzerindeki bir konaklama yerisin. Bir misafirhanesin. Ama insanları oyalamak için o kadar çok çeşitli ve çok güzel oyuncakların var ki, gafil kalpler bunların gerçek ve ebedi olduğunu düşünerek bütün sevgilerini seni sevmek için kullanıyorlar. Yolculuğun diğer etaplarını unutup, senin yanında ebedi kalacaklarmış gibi yaşıyorlar. Sen de sahte bir sevgi ile onları bağrına basıyorsun…
Yine karanlık her yer ve sen görünmüyorsun…
Ya da göstermiyorsun yüzünü. Kimbilir belki de kaçıyorsun benden…
Kaçan kovalanır derler ya hani, kaçtıkça geliyorum ardından…
Biliyorum o karanlıkların ardında nur yüzün var… Bekleyeceğim. Sabırla, Sebatla…
İnanıyorum ki bu karanlığı aydınlatacak güneşin gelmesi yakındır…
El-Fida..İçeriğine, anlamına takıldım şarkının. Bu nasıl bir güzellemedir? şöyle harikasın, böyle muhteşemsin sayıyor haluk abimiz.
Sonra elfida’nın hüznünden, yılların onun üzerindeki etkisinden bahsediyor. eyvallah. sonra gelen ne peki? “omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın.” işte sensin o hüznün sebebi, elfida hepsini tek başına çekmiş zaten, sen geç karşısına seyret, şarkılar yaz, onun yükünü sırtlanmaktan falan geçtim, kendini ona fark ettirmemeye çalış, sorumluluk isteme. Kanserden ölen bir elfida’ya yazılmış bu sözler.
Şarkının Sözleri Emrah Aydoğdu tarafından Yazılmış Haluk levent de çok güzel Yorumlamıştır..
Birşişe.com tarafından mimlenmişim. Bana , en çok nefret ettiğim üç şeyi sormuş, Nefret ettiğim şeyleri sıralasam, herhalde liste baya bir uzun olurdu. En çok olanlar aşağıda yazıyor.. Mim geleneği bozmadan, bende bir kaç kişiyi mimleyeceğim. Öncelikle Cengiz Aydın’ın nelerden nefret ettiğini merak ediyorum :) Diğer mimlediğim kişiler ise yazının en altında bulunuyor. (daha&helliip;)
Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, herşeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.
Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor, ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh , sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey, sen mi büyüksün. Hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.
Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç, gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız, bizler birbirimizi seviyoruz, biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz.
Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun, dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime, eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile
Ne filmdi yahu .. Her cümlesinde bir ders var..
Her şey başlar ve biter mi? Ayak uyduramaz olur adımların zamana ve zamanın gerisinde kalırsın. Bağlı kalırsın kendi değerlerine, kendi değerlerin zamanla yozlaştırılmış toplumda seni farklı kılar. Ama ne fayda. Dünya zaten sahtekar.
Ne ya da kim farklı diye düşünürsün. Her farklı sandığın yanıltır seni. Kafanda bir ton doğru sandığın ama farklı olanlarla kavgaya tutuşursun. Kimse aslında farklı değil miş dersin. (daha&helliip;)
Son Yorumlar