Ermeniler soykırım yapıldı diye Dünyayı ayağa kaldırıyor. Bizim Tarihimizden haberimiz yok .
Birinci Dünya Savaşı’nda ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmıda Mısır’ın Iskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedildi. Kampın tam adı, ‘Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı’ idi. Bu kampta, 1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
Ne hayaller vardı en başlarda…
Başlamıştı işte bir bakış yetmişti başlamak için…
Doğru söylüyorlardı birbirlerine doğruları vardı buna inanıyorlardı…
Ve bir gün doğrular terk etti onları yerini yavaş yavaş küçük yalanlar aldı… Önce kaprislerin yüzünden söyledim denildi açıklama olarak… sonra bu yalanlar kırıcı olmaya başladı.. Sustu kadın erkekse umursamadı bile… Hani hep doğrular olacaktı öyle denilmişti en başta ne oldu doğrulara inanan iki güzel yüreğe. Sevgileri demi yalandı bu iki insanın… (daha&helliip;)
Aşk koyar mısın bu masalın adını?
Aynı ayın farklı hilalleriyiz, aynı duyguların Allah bilir kaçıncı sahibiyiz.
Yastığa konduğunda uyku tutmayan başlar, hayallere konduğunda keder tutmayan onlar.
Onların, onlar gibilerin, onlara benzeyenlerin, onlarla bezenenlerin ve bizim için diyelim ki:
Ey gönül! (daha&helliip;)
Bugün siteye baktımda bir bayram havası hala esmekte…
Bende bayramda ne yaptıgımı anlatmazsam olmaz dimi
Ben ve bayram… Yatmakla geçen bir bayram olsa da eskiye özlem duydum biraz..Önceleri dedemlere giderdik biz ailecek..Bu ailecek lafı da cok büyük oldu ya ama olsun öyle büyük aileyiz biz… Neyse lafı uzatmadan devam edeyim küçüktüm işte ben o zamanlar. Sobalı bir ev ve kalorifer sıcaklıgına alısmıs ben hiç sevmezdim bayramları dedemlere gitmek ölümdü benim için.. Suan büyüdüğümüz için ve çalımsa tempomuzdan ötürü gitmiyoruz. Ama bugün daha iyi anlıyorum ki öyle bayramların tadı daha bir farklı geliyormuş insana.. (daha&helliip;)
Öyle anlar vardır ki hayatımızda hiç o kadar üretken olmamışızdır…
Çalışırız çalışırız yorulmayız… ta ki hedefe ulaşana dek..
Hedeften sonraki boşluk anını ise depresyon haline giriş bileti olarak düşünebiliriz.
İşte o yoğunluğu çekerken hayıflanmamız boşuna, bunlar mutlu anlarımız aslında..
Keşke hep yoğun olabilsek…
Keşke hep uğraşacak meşguliyetlerimiz olabilse….
Bir “gitmek” tutturmuşum.
Gidemeyeceğimi bile bile gitmek istediğim
Uzak yerler var bilmediğim.
Oralarda biri varmış, beklemeyen beni.
Hem sürpriz de olurmuş, öyle kurmuşum.
Gidebilsem iyi,
Gitmesem de fark etmez.
Ne zaman tanışmışız, paylaşmış mıyız bir şeyi?
Eksik ya da yanlışmış; çok eskimiş, unutul muşum.
Korkuların yeni oluşuyorken , halletmeliydin , nasıl geldiysen öyle gidersin, herşey için çok geç , kaderine boyun ey , ölüm yok ucunda , kendini sev, insanları sev. Başka bir şansında yok zaten .
Korkularınla Yüzleş , kendini kandırma …
Kurtuluş yok…
Söyle kurtulan var mı ? Yok olamazda.
Bu derinlerde gizli bir şey, savaşla falan olacak bir şey değil, karakterde gizli, asla tedavisi mümkün değil. Yazılmış bi kere, Sende hoşgör, kendini sev, insanları sev, daha diyecek bir şey yok..
İşte Kader bu
Evlenmekmiş.
Terkedilmekmiş . Yalnız kalmakmış , kuruntularından kurtul, Korkularınla Yüzleş …
Anlamana ya da anlamamana ihtiyacım yok .
Böyle bitmesine ihtiyacım var.
Yok ben savaşacağım diyorsan görelim savaşını …
Hayat neyi beklemez ?
Dayatma sloganlarla kanımızı kurutan akıl oyuncularının artık biraz daha insanların zekasına güvenmesini mi. Ben bu lafları, O mide bulandırıcı boyutta aptal kadın dergilerinin embesil suratlı ince kadınlarının ağzından duymaktan bıktım .
Hayır, kulaklarımı tıkamıyorum. Zorlansın beyinler. Zor oluyor dayanmak, ama Orada öyle bir dünya var ki ve bundan habersiz o kadar insan. Neymiş hayat beklemezmiş.
Yapacağınız şeyleri söyleyin hayattayken ..
Kaçan kovalanır mı ? Aslında mesele kaçanın kovalanması değil galiba! Telaş; “Sen, beni bırakamazsın, eğer biri bırakacaksa bu ben olmalıyım” Düşüncesinde yatmakta ve bu fırsatı kaçırmamak için çaba harcanmaktadır. İnsan, yaşamını, genellikle zaaflarından dolayı mutlu olabilmenin değil de, haklı olmanın temeline dayandırmaktadır. Terk edilmede ortaya çıkan sonuç; “ilişki yanlış başlamıştır ve sen haksız çıktın” Mesajıdır.
İşte bu insanın egosudur …! Yenilgiyi kabul edemeyiş, terkedilme kaygısı, zaaflar. Ama bu arada kendini ne kadar yaraladığının, küçülttüğünün farkın da bile olmaz .
Gençlik yıllarında deli dolu oluyor insan. Aklı havalarda, dünya yıkılsa umurunda değil. Hayalperest, maceracı, gelecek kaygısı, yalnızlık korkusu yok. Çevresi kalabalık, arkadaşlar, dostlar, sevgililer, ”yalnızlık nedir? ” bilmiyor. Bu yaşlarda çok sorgulamıyor insan hayatı sadece yaşıyor. Karar vermesi daha kolay oluyor, cesareti daha fazla… Kendini henüz tanımazken başka birini tanıması daha zor oysa.
20 li yaşlarda evleniyor insanlar genelde. Bu yaşlarda kişilik tam oturmadığı ve ne istediğini henüz bilmediği için insan daha kolay karar verebiliyor evliliğe. İkisi de henüz çocuk olduğu için çok sorgulamıyorlar kararlarını…
O yaşlarda evlendin evlendin sonra zor karar vermek.
Otuzlu yaşlara gelince insan, daha seçici oluyor, ne istediğini biliyor.Kişilik oturmuş oluyor ve daha çok sorguluyor insan evleneceği kişiyi. Kısacası 30 lu yaşlara kaldıysanız biraz güç evlenmeniz… (daha&helliip;)
Son Yorumlar